Türkiye’de Faaliyet Gösteren Üretici Şirketlerle Sözleşmesel İlişki Kurulması

Türkiye Cumhuriyeti, coğrafi konumu ve nüfus yapısı ile itibariyle mal ve hizmet alımı için alternatif ülkelerden birisidir. Özellikle mal veya hizmetin maliyetlerinin Avrupa Birliği üye ülkelerinden daha ucuza denk gelmesi nedeniyle Türkiye’deki şirketler tercih edilebilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde işini profesyonel ve dürüstçe yapan birçok şirket bulunmaktadır. Bunların yanı sıra; dikkat edilmesi gereken aksi takdirde zararlara yol açabilecek kişi ve şirketlerin bulunduğunun unutulmaması gereklidir. Bu nedenle; hukuki ilişkilerin kurulmasından önce iş birliği yapılacak şirket ve kişilerin doğru şekilde seçilmesi çok önemlidir.

İşbirliği yapılacak şirketlerin araştırılması ve değerlendirilmesi aşamasında yapılabilecek ilk şey şirketin ticari sicil kayıtlarını incelemek olacaktır. Türkiye’de yasalara uygun şekilde kurulmuş olan bütün şirketlerin bilgileri Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlanmaktadır. Bu kayıtlar herkese açık ve alenidirler. İlgili kayıtlar her ne kadar şirketin güvenilirliği veya güvensizliği konusunda kesin argümanlar ortaya çıkarmasa da bazı noktaları anlamaya yardımcı olabilirler. Bu kayıtlar; şirketin hangi tarihte kurulduğu, şirketin ortakları, şirketin tebligat yapılmasına yarar resmi adresi, şirketi temsile yetkili müdürleri ve şirket sermayesini görmemize olanak sağlamaktadır.

Ticaret sicil kayıtlarından elde edilen şirkete ait bilgiler üzerinden bazı çıkarımlar yapmak mümkündür. Şirketin resmi adresi hukuki ilişkilerinizi sürdürürken dikkate alınacak olan adrestir. Şirketi temsile yetkili müdürler de yine şirketin 3. kişiler ile yapacağı sözleşmesel ilişkilerde şirketi temsile yetkili kişilerdir. Sözleşmesel ilişkinin şirket açısından bağlayıcı hale gelmesi için şirketi temsile yetkili kişilerce şirket adına imzalanması gerekir. Ticaret sicil kayıtlarında şirketi temsile yetkili olmayan birinin imzaladığı sözleşme şirketi bağlamayacaktır.

Şirket sermayesi de şirketlerin değerlendirilmesi açısından önemli bir parametredir. Şöyle ki; şirketin sermaye bedeli şirketin borçlarından şirketin ortaklarının şahsi malvarlıklarıyla sorumlu oldukları miktarı ifade eder. Yani örnek vermek gerekirse; Türkiye’de kurulmuş X şirketinin hisselerine %50 -%50’lik paylarla A ve B kişisinin ortak olduğunu ve şirketin sermaye bedelinin ise 1000 USD olduğunu varsayalım. Bu durumda, X şirketinin borçlarından A payı oranında 500 USD tutarında sorumlu olacaktır. Aynı şekilde diğer ortak olan B de payı oranında 500 USD tutarında şirket borçlarından sorumlu olacaktır.

Şirkete başvurularak ticaret sicil kayıtları kendilerinden istenebilir. Ticaret sicil müdürlüğü şirketlerin takibini yaparak ve şirketlerin borç alacak durumlarına uygun olarak finansal durumlarını değerlendirmektedir. Şirketin finansal durumunun iyi durumda olduğunun ticaret sicil müdürlüğü tarafından verilen evrakla tespiti mümkündür. Aynı zamanda ilgili şirketten geçtiğimiz senelerde ne kadar kazanç elde ettiğini ve bu kazancın ne kadarını vergi dairesine beyan ettiği tespit edilebilir.

Şirketin ticaret sicil kayıtları incelenip şirket hakkında ön bilgi edinilince şirketin üretim yaptığı yerlerin mümkünse gezilerek görülmesinde yarar vardır. Alınacak mal veya hizmetin niteliğine göre üretim sahalarının tespit edilmesi ile üretilen mal veya hizmetlerin yerinde tespit edilmesi ciddi bir fayda sağlayacaktır. Bu şekilde en azından hayali bir şekilde kendisini üretici gibi tanıtan şirket ve kişilerden korunabilmek mümkün olacaktır. Zira; sözleşmesel ilişki kurulup belirli bir ödeme yapılacak şirket veya kişilerin en azından kendi adlarına kayıtlı bir işlerinin veya aktiflerinin olması ileride olası bir ihtilaf halinde zararları tazmin etmeye yardımcı olacaktır.

Yine daha önce tecrübe edilmiş şirketlerle çalışmaya özen göstermekte yarar vardır. Çalışma şekli daha önceden teyit edilmiş olan şirketler genelde ticari faaliyetlerini sürdürmeye ve müşterilerini kaybetmemeye odaklanırlar. Bu nedenle bu türden şirketlerin yine aynı kontrollerden geçirilerek tercih edilmesi makul sayılabilir.

Bütün bu araştırma ve değerlendirmeler sonucunda bir şirket ile yapılan anlaşma sözleşmeye dökülmelidir. Yazılı bir sözleşmenin varlığı ileride doğması muhtemel olan hukuki sorunların ispatında kolaylık sağlayacaktır. Bu nedenle yazılı bir sözleşmenin yapılarak anlaşılan bütün konuların detaylı bir şekilde sözleşmeye aktarılması gereklidir. Bu sözleşmenin tarafları farklı ülkelerde kurulmuş şirketler olduğundan dolayı uluslararası bir nitelikte olduğu kesindir. Burada taraflardan biri Türk şirketi iken diğer tarafı yabancı bir şirket olacaktır. Bu nedenle sözleşmenin Türkçe ve diğer şirketin bulunduğu ülkenin dilinde yapılması doğru olacaktır. Özellikle, Türk şirketi ile Türkçe dışında bir sözleşme imzalanması sözleşmenin anlamadan imzalandığı itirazlarına konu olabilir. Bu konuya özellikle dikkat edilmelidir.

Yine sözleşmeler akdedilirken ihtilaf halinde hangi ülke hukukunun uygulanacağı konusu sözleşmede belirtilmelidir. Sözleşme akdedilmesi tek başına hukuki koruma sağlamaya yeterli olmayacaktır. Sözleşme imzalandıktan sonra taraflardan birinin bu sözleşmeye uymamasının mümkün olabileceği unutulmamalıdır. Taraflardan birinin sözleşmeye uymaması halinde hangi sonuçların doğacağı ve ihtilafa hangi ülke kanunlarının uygulanacağının sözleşmede belirtilmesi önemlidir.

Genelde yabancı şirketler ihtilaf halinde kendi ülke hukukunun uygulanmasını tercih etmektedir. Bizim görüşümüze göre bu durum çoğunlukla hatalı bir seçimdir ve bazı zararlı sonuçlar doğurabilmektedir. Çünkü bu durumda yabancı şirket öncelikle kendi ülkesindeki mahkemelere başvurarak zararının telafisi için karar almak zorundadır. İlgili mahkeme kararı kesinleşip yürürlüğe girdikten sonra mahkeme kararına apostil şerhinin eklenmesi gereklidir. Apostil şerhi eklenmiş mahkeme kararıyla Türkiye’de mahkemeye başvurulmalı ve yabancı mahkeme kararının tanınması talep edilmelidir.

Yani aslında ihtilafa Türkiye Cumhuriyeti kanunları uygulanıyor olsaydı o halde ihtilaftan sonra hemen Türkiye’de dava açma hakkı olacaktı. Bu durum süreci kısaltacak ve belki de başarı şansını artıracaktı. Bu nedenle çok aleyhe bir durum olmadığı sürece ihtilaf halinde Türk mahkemelerini ve Türk kanunlarını seçmek daha mantıklı olacaktır.